Sürekli İyileştirme

Sürekli İyileştirme
İyileşme ve gelişim. İş ve özel hayatımızda bizim ve dokunabildiğimiz her şeyin gelişimi...
Duygusal Zeka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Duygusal Zeka etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2017 Çarşamba

Çalışmayı kolaylaştıran hormon yapmışlar

Son zamanlarda hormonlarımızın bizi nasıl etkilediği ve bize neler yaptırabildiği üzerine çok düşünüyor olabilirim. Hepimiz insanız, bir olay ve davranış karşısında içimizde olan hareketliliğin nedeni hormonlarımız. Gülüyorsak, bir davranış bizi motive ediyorsa, birine güven hissetmemizi sağlıyorsa bu, o davranışları nasıl kodladığımız ve bu kodlara karşılık gelen hormonlarımız sayesinde oluyor.

Hormonlarımız bizde nelere sebep oluyor? Her şeye olumlu yönden baktığımız gibi iyi duygular oluşturan hormonlarımıza bakalım:

Dopamin

  • odaklanmayı sağlıyor, 
  • motivasyonumuzu arttırıyor,
  • hafızamızı güçlendiriyor.
Oksitosin,
  • cömertliği arttırıyor,
  • güven veriyor,
  • bağ kurmamızı sağlıyor.
Endorfin,
  • yaratıcılığı arttırıyor,
  • rahat hissetmemizi sağlıyor,
  • odaklanmayı arttırıyor.
İşte ya da özel hayatımızda birlikte yaşadığımız, çalıştığımız kişilerde bunlardan hangisini sağlamak istediğimizi biliyor muyuz? Bunu bilmek bizim için neden önemli? Çünkü hangi hormonun artmasını istiyorsak davranışlarımızı buna göre şekillendirmek önemli. Tabi hiç birimiz robot değiliz, bir düğmeye basıp hadi şimdi bunu harekete geçirelim demek mümkün değil. Ancak kimi zaman bununla ilgili farkındalığımızın olması,  hareketlerimizi ya da düşüncelerimizi şekillendirmekte bize yardımcı olabilir.

Anlatacaklarımızı hikayeleştirmemiz, kendi hayatımızdan örnek vermemiz kişinin dopamin seviyesini yükseltir. Yaklaşık 5-6 sene önce aldığım bir eğitim sonrasında iletişimimi bana yakın 10 kişiden değerlendirmesini istedim (Bu, eğitimde bize verilen bir ödevdi). Arkadaşlarımdan biri "Bazen kendinden çok bahsediyorsun, bizim konuşmaya çok fırsatımız olmuyor" dedi. Bu, hiç beklemediğim ve farkında olmadığım bir durumdu. Bundan sonra ikili ilişkilerimde, herhangi bir sohbet sırasında ne kadar konuştuğuma, karşımdakine ne kadar söz hakkı tanıdığıma dikkat etmeye başladım. Ve ben bunun farkında oldukça iletişimin ilk kuralı olan iyi bir dinleyici olmak konusunda daha iyiyim. Sadece ben böyle düşünmüyorum, verilen geri bildirimlere göre de bu böyle. Bu hikayeyi, kişisel gelişimi ya da iletişim becerileri konusunda bir şeyler yapak isteyen biriyle paylaştığımı düşünün. "Demek ki farkında olarak, insan 30unda 40ında olsa da bir şeyleri değiştirebiliyormuş, ben de yapabilirim" motivasyonu oluşur mu? Kişinin daha çok odaklanmasını sağlar mı? "Sadece iletişim becerilerimizi arttırmak için kendime plan yaptım ve şimdi daha iyiyim" demekten de daha akılda kalıcı öyle değil mi? 
Ya da kişinin kendisine küçük hedefler koyup onları başarması yine dopamin seviyesini arttırır.

Gelişkin bir empati yeteneğimiz varsa başkalarında oksitosin seviyesinin artmasını sağlıyoruz demektir. Hepimizin kişisel farklılıkları var. Genç-yaşlı, kadın-erkek, farklı bakış açıları ile yetiştirilmiş olmamızdan ve belki genlerimizden kaynaklanan farklılıklarımız. Bireysel farklılıkları anlayıp kabul etmek, karşımızdaki kişiyi anlamanın en başında geliyor. 
Oksitosinin artmasına bir diğer etken sarılmak, tokalaşmak, omzuna dokunup kişiye desteğimizi hissettirmek. Bunları becerebilirsek çevremizdekiler bize güvenip bağ kurabiliyorlar. 


Esprili ya da gülümsetmeyi bilen biri birlikte olduğu kişilerin endorfin seviyesini yükseltir. Hayata, işe eğlence katabilen kişiler birlikte oldukları insanlara endorfin salgılattığı için birlikte çalışmak için can atılan kişiler olur. Bir proje var ve artık son zamanlarına gelinmiş, derin bir nefes almak için gün sayıyorsunuz. Bir aksilik çıktı, öyle ki bu aksilik projeyi tamamlama zamanınızı geciktirebilir. Bu durumda her şeye olumsuz yanından bakıp sürekli işi yetiştiremeyeceğinize dair söylemlerde bulunan bir ekip arkadaşımız var. Bir de elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan ve aynı zamanda içinde bulunulan durumla ilgili espri yapan, işe eğlence de katan bir ekip arkadaşımız var. Hangisi ile çalışmak daha kolay? Hangisinin bize hissettirdikleri daha olumlu ve işi tamamlamak için çalışmaya yönlendiriyor? Daha az gerginlik olan, gülümsemenin de hayatımızın bir parçası olan işlerde içimizdeki yaratıcı güç ortaya çıkıyor.
İşimize ve gerekliliklerine karşı ciddi, hayata ve olaylara karşı esprili olursak bizim için çalışmak kolay, diğer insanlar için çalışılması kolay biri oluruz.

Sizlerin çalışmanızı kolaylaştıran hareketler neler? Ne yapılırsa kendinizi daha motive, odaklanmış ve yaratıcı hissediyorsunuz bilmek isterim.
Önce kendimizin sonra da çevremizdekilerin motive olması, güven hissetmesi, yaratıcı olabilmesi ve odaklanabilmesi için olması gereken sadece biraz anlayış ve çaba. Bu kadarını yapabilir miyiz?

Bu yazı daha önce https://www.paranomist.com/calismayi-kolaylastiran-hormon-yapmislar.html adresinde yayımlanmıştır.






25 Eylül 2017 Pazartesi

Siz korkunuzdan kurtulmayı denediniz mi?

Denemek. Ne sihirli bir kelime. 
Ekşi sözlükte bir tanımda "daha once hic yapmadiginiz birseyi "ilk defa" yapmak anlamina gelir." denilmiş. Denemek, aynı şeyi yaparak değil, ama istediğimiz sonuca ulaşmak için farklı yolları, düşünceleri sınamak olarak ifade edilebilir. Böyle ifade edilince amacımıza ulaşmak için yılmadan, vazgeçmeden denemek sihirli bir kelime halini alıyor. 

Hepimiz isteklerimize ulaşmayı istesek de biz en çok denemekten korkuyoruz. Denemekten neden korkarız? Hepimizin korkusunun altında yatan neden farklı ve aşağıdakiler gibi olabilir:
  1. Yeterinde hazır olmadığımızı düşünerek olmayacağı ihtimalinden korkarız
  2. Hata yapmaktan korkarız
  3. Olmaması ya da hata olması durumunda başkalarının diyeceklerinden korkarız
  4. Her adımı planlayan biriysek planımız tam olmamasından korkarız
  5. Yaptığımız işin sonucunda başkalarının kötü etkilenmesinden korkarız
  6. Alışkanlıklarımızı bırakarak risk almaktan korkarız 

Bütün bu korkularımıza rağmen bazı şeyleri denemeden bilemeyiz. 5S çalışması, iyileştirme faaliyetlerine başlanması "yapılsa iyi olur" faaliyetlerdendir. Ama biz başlamayız. Kurumsal hayatta çalışırken sorsanız çoğu kişi kendi işini kurmak, esnek çalışma saatlerine sahip olmak, kendi kararlarını kendisi almak ister. Ama başlayamaz. 
Neden denemiyoruz? Neden iyileştirme çalışmalarına başlamıyoruz? Neden kendi işimizi kurup ilerlemiyoruz? 



Bir kız çocuğu düşünün. Okulda yüzme öğreniyor, 6 yaşındayken artık kollukları çıkarması gerektiğini düşünüyor. Çünkü sınıfta artık onun gibi kollukları ile yüzen sadece bir kişi kalmış. Çocukla annesi arasında geçen diyaloğa bakalım :

Ç: Kolluklarımı çıkarmak istiyorum anne! Kollukla yüzen bir tek Ahmet'le ben kaldık.
A: E, çıkar o zaman kızım.
Ç: Ya çıkarıp da kolluksuz yüzmeyi başaramazsam?
A: O zaman kolluklarını takıp hazır olduğunu düşündüğünde tekrar denersin.
Ç: Olur mu anne, herkes güler o zaman bana...
A: Boşver kızım kimin ne dediğini. Hayatta her şeyde mükemmel olmamız gerekmiyor. Bazen hatalarımız olacak, yanlış kararlarımız olacak. Önemli olan bu yanlışlardan ders çıkarıp yeni yolumuzu buna göre belirleyip belirlemediğimizdir.

Siz denememe nedeninizi biliyor musunuz? Siz neden korkuyorsunuz? Önce bunu belirleyin, sonra atılması gereken adımlarınızı...

Deneyip sonuçları görüp yeni denemelerinizi buna göre planlarsınız. Önemli olan kaç kez düştüğümüz değil, ayağa kalkıp devam edebilmemiz. Yılmayın, denemeye devam edin!

Bu yazı daha önce https://www.paranomist.com/siz-korkunuzdan-kurtulmayi-denediniz-mi.html adresinde yayımlanmıştır.

22 Temmuz 2017 Cumartesi

Sürekli iyileştirme yapabilenlerden misiniz?

Sürekli iyileştirme, elde ettiğimiz sonuçları daha iyiye götürmektir. Elde ettiğimiz sonuçların daha iyi olması, o çıktıları elde ettiğimiz süreçlerin gözden geçirilmesi ve onların daha iyi olması için çalışmakla olur.
Bu tanımlara bakarak, herkesin her konuda sürekli iyileştirme yapabileceğini söylemek yanlış olmaz. Örneğin bir öğrencinin sınavdan aldığı notu iyileştirmesi. Buradaki adımlara bakarsak;
  • Öğrencinin sınavdaki başarısını arttırmak için kendine bir yöntem belirlemesi
  • Her yeni sınavdan kendisine daha iyi yapabilecekleri için ders çıkarması
  • Öğrenilmiş derslerden yola çıkarak belirlediği yöntemi değiştirmesi ve/veya düzeltmesi
  • Yeni belirlediği konuların hayata geçirmesi
  • Bu adımların herhangi birinde yardıma ihtiyacı varsa ilgilileri bilgilendirip destek istemesi 
  • Bu döngünün başarılı bir sonuç alıncaya kadar tekrar etmesi 
İş yerindeki çalışanlar için de benzer adımlar geçerli. Çalışılan iş her ne olursa olsun işimizi yapmak için bir yöntemimiz olmalı. Bu, hep aynı çıktıları almamızı garanti almamızı sağlayacak adım, buraya kadar olan kısım planlama ile ilgili. Daha iyiye ulaşma hedefimizi gerçekleştirmeye yardımcı olacak adımlarda sürekli öğrenerek belirlediğimiz yöntemi değiştirmeye, düzeltmeye açık olmalıyız. 

Bu adımlara ve yapmamız gerekenlere göre sürekli iyileştirme yapabilen ya da bunu kendisine iş edinenlerin sergiledikleri ortak özellikler aşağıdaki gibi karşımıza çıkıyor:
  1. Öğrenmeye açık
  2. Farklılıkları kabul eden
  3. Daha iyisi için çalışmaya gönüllü
  4. Denemekten vazgeçmeyen
  5. Yeniliklere açık
  6. Doğru soruları sorma becerisine sahip
Öğrenmeye Açık
Yeni adımlarımızı, öğrenilmiş derslerin bize kattıklarını göz önünde bulundurarak atmak. Bu ne demek? Hayatta her zaman ilk seferde doğru sonuçlara ya da mükemmele ulaşmak mümkün görünmüyor. Ancak attığımız bir sonraki adımın bir öncekinden ya da yarınımızın bugünden daha iyi olmasını sağlamak elimizde. Bu, çok basit olduğunu düşündüğünüz konularda bile böyle. Örneğin ben, biriyle toplantı planladığımızda toplantı gün ve saatine kadar aksi bildirilmedikçe o toplantıyı yapacağımızı düşünürüm. Ancak yaşadığımdan farklı bir şehirdeki toplantı için yola çıktım. Toplantı yapacağım kişiyi toplantı saatinden bir saat önce, kişiyle anlaştığımız gibi adresin tarifini almak için aradığımda toplantıyı yapamayacağımızı öğrendim. Bu olay, bana sonraki toplantılarımda, toplantının yapılacağı günün sabahında o kişiyi arayı teyit almam gerektiğini öğretti. Ufak tefek demeden başımıza gelen her olaydan ders çıkarmak ve öğrenmek, gelecekteki hayatımızı, işimizi kolaylaştırmanın yolu.



Farklılıkları kabul eden
Hepimizin farklı görüşlere, farklı bakış açılarına sahip, farklı güçlü ve gelişime açık yönlerimiz olduğunu kabul etmek. Bunun iyileştirme çalışmaları ile ilgisi ne? Çalışmalarda herkesin fikrini söylemesi gerektiğini, aptalca soru-fikir diye bir şey olmadığını söylüyoruz. Bunun için yapılan çalışmalarda herkesin fikrine saygı göstermek, farklılıklarımızı kabul etmemizin bir parçası. Çalışmaya katılan kişilerin farklı yetenek ve güçlü yanlarını katabileceğini bilerek ekipleri oluşturmak da bu kabulün diğer parçası. Çok fonksiyonlu ekiplerin oluşumunu istememizin altında yatan sebep herkesin farklı bakış açılarını değerlendirebilmesi. Peki siz bu kadar çok beyinden gelecek fikirleri, bakış açılarını kabul edecek yapıya, açık fikirliliğe sahip misiniz?


Daha iyisi için çalışmaya gönüllü
Daha iyisini yapmaya çalışmanın bize getireceği faydaları görebilen kişiler, bu konuda çalışmak için daha istekli oluyor. SAP devreye alınan bir firmada Excel kullanılarak tedarikçilere program gönderen bir malzeme planlama mühendisi var. Bu kişi, 14 senedir aynı işi yapıyor. O gelmediğinde onun işini yapabilecek kimse yok, 1 gün bile izin kullanması problem oluyor. Rotasyon istediğinde yerine yetiştireceği kişiden aynı performansı beklemek en azından 1-2 sene mümkün değil. Çünkü programlara manuel müdahalelerde bulunuyor. Hangi bilgiye dayanarak? 14 senenin tecrübesi ile. Kişi, kendisi için faydayı görse SAP parametrelerini doğru şekilde tanımlamak ve kendini rahatlamak istemez mi? Bunun gibi gelecekte oluşacak faydaları siz görüp başkalarının da görmesini sağlamaya çalışmak ister misiniz? 



Denemekten vazgeçmeyen
Yaptığımız çalışmalarda kök nedeni doğru tespit edemediysek aldığımız aksiyonların başarısızlığa uğradığını görmek mümkün olabiliyor. PUKÖ (Planla-Uygula-Kontrol Et-Önlem Al) döngüsü bunun için var değil mi? :) Bu başarısızlık durumunda problemin çözümsüzlüğünden dert yanmak yerine nerede hata yaptığınızı, nasıl düzelteceğinizi inceleyecek azminiz, gücünüz var mı? Olmalı! 2008 yılında yapılan bir 6sigma çalışmasında bir kalite hatası için, iç kalite hata oranının (IPPM) azaltılması isteniyor. Analizler, sebep-sonuç matriksi ve diğer araçların kullanımı ile aksiyonlar belirleniyor ve uygulanıyor. Sonucun kontrolü kısmında IPPM değerinin azalması beklenirken %10 luk bir artış gözleniyor. Tüm aksiyonlar iptal edilip tekrar analiz çalışmaları ve yeni kök sebepler, aksiyonlar belirleniyor. Ve bu defa takip edilen IPPM değerinde %52 iyileştirme gerçekleşiyor. Pes etmeden devam etmeyi biliyor musunuz? Sürekli iyileştirme tam sizin işiniz!



Yeniliklere açık
Dünyadaki trendler, oluşumlar artık eskisine göre daha büyük bir hızla değişiyor. Siyah-beyaz televizyondan renkli televizyona geçiş süresine bakın. Bir de kocaman, ele avuca sığmayan ağır cep telefonlarından şimdi kullanılan akıllı telefonlara geçiş zamanına bakın. Ve sene farkından çok teknolojinin nasıl gelişip evrildiğini fark edin. Bu hızlı değişim içinde yeni oluşumları ve trendleri ne kadar takip edebildiğimiz ve öğrenebildiğimiz kadar, onları uygulamak için ne kadar çaba gösterdiğimiz de önemli. Siz yenilikleri kucaklayabiliyor musunuz?



Doğru soruları sorma becerisine sahip
5N 1K çoğumuzun bildiği bir teknik. Uygulamaya geldiğinde çok pratik yapmak, buradaki eksikliğimizi gideriyor çoğu zaman. Son zamanlarda hiç 2-3 yaşlarında bir çocuk gördünüz mü? Ondaki soru sorma becerisini fark ettiniz mi? Gözlemlediğinizde "Neden öyle oluyor? - Nasıl gelmiş buraya? - Kim getirmiş?" gibi birçok soru sorduğunu görmüşsünüzdür. Soruları bıkmadan usanmadan ve doğru cevabı buluncaya kadar sormak problemlerin çözümünde anahtar beceri olabiliyor. 3 yaşındaki çocuğun cevap alıncaya kadar soru sorma azminiz var mı? Hiç kaybetmeden devam edin, doğru cevapları mutlaka bulacaksınız.



Yukarıda sayılanların dışında da birçok özellik, sizin sürekli iyileştirme konusunda iyi performans göstermenizi sağlayabilir. Ya da bu özelliklerden bazılarına sahip diğerleri konusunda kendinizi geliştirecek olmanız. Tüm bu özelliklerin en başına belki de "bu işi yapmayı sevecek ve kattığınız değeri gördüğünüzde o tatlı heyecanı hissedecek misiniz?" sorusunu koymak gerekir.

Sevdiğiniz, değer katacağınız işler yapmanız, yapmamız dileğiyle...


**Bu yazı, daha önce https://www.paranomist.com/surekli-iyilestirme-yapabilenlerden-misiniz.html web sitesinde yayınlanmıştır.


28 Nisan 2017 Cuma

DÜŞÜNME STİLİNİZ NE?

İyi liderlerin sahip oldukları en önemli özellik duygusal zeka olarak vurgulanıyor.

Duygusal zekanın 5 ana başlığı ve alt detayları da aşağıdaki gibi tanımlanabilir (1) :
  1. Kendini bilmek-tanımak
    • gerçekçi değerlendirme
    • kendini beğenmeyen mizah duygusu
    • kendine güven 
  2. Kendini düzenleyebilmek-dizginleyebilmek
    • çatışma
    • belirsizlikle başa çıkabilme
    • bütünlük
  3. Motivasyon
    • iş için azim
    • çıtayı yükseltme isteği
    • bağlılık ve iyimserlik
  4. Empati
    • satır aralarını okuyabilme yeteneği
    • grup dinamiğinde beceri
  5. Sosyal beceriler
    • ekiplerle uzmanlık
    • inandırıcılık
    • işbirliği için ödül

Kendimizi ve ekibimizi tanımadığınız sürece hangi konuda daha iyi olduğumuzu ya da birlikte çalıştığımız kişilerin hangi konularda iyi olduklarını bileyiz. Bu ilk adımdaki tanıma olmadığında kendimizle ya da ekibimizle ilgili neleri düzenlememiz ve nelere dikkat etmemiz gerektiğini de fark edemeyiz.

Kendimizi ya da ekibimizi, iş yerinde yaptığımız işleri kolaylaştırmak, hangi görevde kimin daha iyi çalışacağını bilmek ya da ekibimizde her işi yapmamız için gerekli beceri var mı görmek için düşünme stilimizi öğrenmekte yarar olacağını düşünüyorum.

Siz büyük resme mi odaklanıyorsunuz, küçük detaylarla mı ilgileniyorsunuz?
Fikirler, prosesler, harekete geçmek ya da ilişkiler... Hangisi sizin için önem taşıyor ya da bunlardaki öncelik sıranız ne? Bütün bunlar düşünme stilinizi etkileyen ve aynı zamanda ekiple birlikte çalışırken ne tip bir kişilik otaya koyduğunuzu belirleyen etmenler. Farklılıkların desteklendiği bir ekip daha yaratıcı, daha inovatif, gerçeklere daha iyi odaklanan ve bu gerçekleri daha iyi işleyen ekipler oluyor. Başka bir deyişle içinde bulunduğunuz ekip, iş yapış tarzıyla, olaylara bakış açısıyla size benzemiyorsa birbirlerine benzeyen ekiplere göre daha başarılı bir ekiptesiniz. Burada sadece düşünme stiliyle değil, kadın-erkek, genç-yaşlı olması, farklı etnik gruplara dahil olması ile oluşan bir ekipten bahsediyoruz. McKinsey tarafından 315 firmanın katılımıyla yapılan araştırmaya göre, diğer firmalardan %35 daha fazla etnik ve ırk çeşitliliği olan firmalar ortalamanın üstünde finansal getiri sağlıyor. Yine aynı araştırmaya göre cinsiyet çeşitliliği diğer firmalardan %15 fazla olan firmalar da bulundukları endüstri ortalamasının üstünde finansal getiri elde ediyor. (2)



Kendi düşünme stilinizin ne olduğunu ekteki kısa anlatımı izleyerek bulabilirsiniz.

https://hbr.org/video/4672762766001/identify-your-thinking-style




(1) _ https://hbr.org/2004/01/what-makes-a-leader?referral=00060
(2) _ http://www.mckinsey.com/business-functions/organization/our-insights/why-diversity-matters



2 Mart 2017 Perşembe

Değerli misiniz Değer-Siz misiniz?

Bu hayatta hepimiz bize değer verilsin, kendimizi iyi hissedelim, bu zamanları da çoğalsın ister.

Gelin hayatımızda değerli ya da değersiz hissetmemize neden olan olayları düşünelim. Değerli hissettiğimiz zamanlarda bize karşı yapılan davranışta kendimizi iyi hissettiren neydi?
  • Tam da ihtiyacımız olan bir anda ihtiyacımız olanın verilmesi mi?
  • Yoksa yapmaktan, dinlemekten, görmekten ya da yemekten çok keyif alacağımız bir şeyin bize sunulması mı?
  • Uzun zamandır düşünüp gerçekleştiremediğimiz bir şeyin gerçek olmasına sebep olunması mı?
Yukarıdakilerin hepsi ya da daha fazlası olabilir. Bizi kendimizi değerli hissettiren insanların duygusal zekasının yüksek olduğunu düşünürüm. Çünkü duygusal zekası yüksek olan insanlarda aşağıdaki 4 adımın doğru çalışıyor olması gerekiyor ki, biz onların empati yapabilmesinden ve duygusal zekasının yüksek olmasından bahsedebilelim.
  1. Kendini Tanımak
  2. Kendini Yönetmek
  3. Başkalarını Anlamak
  4. Başkalarını Etkilemek


Öncelikle kendini tanıyan, hem güçlü yanlarını hem zayıf yanlarını bilir. İnsanın, zayıf yanlarını ortadan kaldırması ya da çok çalışarak mükemmel hale getirmesi mümkün değil. Ancak farkında olarak zayıf yanlarının ortaya çıktığı durumları kontrol altına alabilir. İlk farkındalık zamanlarında bilinçli seçimler yaparak doğruyu bulur, sonra bu alışkanlık haline gelir ve artık hep doğru şekilde davranmaya başlar. Kendini yönetmek ile bahsedilen de zayıf ve güçlü yanların farkında olarak hareket etmektir.

Kendimizi bu şekilde tanıyıp hareket edebildiğimizde, artık başkalarındaki güçlü-zayıf yönleri fark ederek onları anlayıp belki de yönlendirebiliriz. Ya da onların neleri sevdiğini, nelerden hoşlandığını fark ederek bunları onlara sunarak değerli hissetmelerini sağlayabiliriz.
Çok basit bir örnek verelim. Akşam yemeği için ben, eşim, çocuklar, kardeşim ve eşi anneme gidiyoruz. Hazırlanan sofraya baktığınızda kimin nereye oturacağı hangi yemeğin kim için hazırlandığı direkt gözünüze çarpar. Eşimin yemeğin yanında içeceği suyu, kardeşimin eşinin kolası, pilav yemeyene sarma, makarna yemeyene börek, kızartılmış sevene kızartılmış patlıcan ile yapılmış karnıyarık, közlenmiş sevene közlenmiş patlıcanla yapılmış karnıyarık.... Örnekleri çoğaltmak mümkün. Burada verilen örnek daha çok fiziksel hazırlık, başka konular için psikolojik olarak ortamın, insanın hazırlanması gereken zamanlar olabiliyor. Ancak aynı bu fiziksel örnekte de olduğu gibi birilerine değer verdiğinizi hissettirmek emek ve zaman istiyor. Şimdi bu kadar yoğunluk içinde kim uğraşacak o kadar işle diyorsanız, baştan kaybettiniz.



Hadi şimdi kalkın, o en sevdiklerinize doğum günü için, onu düşünerek, ona özel hazırladığınızı düşündüren hediyenizi tasarlayın. Ya da sabah kendisine kahvaltı hazırlanmasından hoşlanan arkadaşınıza bir güzellik yapın. Bu güzellikler hayatınızda çoğaldıkça sevdiklerinizle beraber siz de çoğalacak, daha mutlu olacaksınız. Karşılık beklenildiği için değil, ama insanlar değerli hissettirildikçe değerli hissettirmeye de uğraşırlar.

Değerli misiniz değer siz misiniz, SİZ karar verin!

Duygusal zekası bol, mutlu ve güzelliklerin çoğaldığı bir hayat dileğiyle...

1 Kasım 2016 Salı

Özgür ve Mutlu olmaya destek olmak ister misiniz?

Belki de çocukluğumuzda kendimizi daha iyi tanıyoruz, ne istediğimizi ve neleri yaparken kendimizi iyi hissettiğimizi daha iyi biliyoruz. Hangi dönemde vazgeçiyoruz bizi mutlu eden şeyleri yapmaktan ya da sorular sorarak doğrularımızı bulmaktan?

Vazgeçtiğim zamanı hatırlamıyorum. Ama aramaya başladığım ya da bulduğum zamanları hatırlıyorum. Lisedeyken okumaya başladığım kişisel gelişim kitapları, üniversitede Felsefe bölümünde okuyan ev arkadaşım sayesinde derinlik kazandı. Onların ödevi olarak verilen Spinoza, Karl Marx, Nietzsche kitaplarını okuyarak bambaşka bir dünyaya daldım. Onlar sayesinde keşfettiğim yeni kitaplar da oldu. Şimdi fark ediyorum ki üniversitedeki bu minik adımlar, o dönemde beni çok yoran bazı alışkanlıklarımı, duygularımı dizginlemeye ve hatta bazılarını ortadan kaldırmaya destek olmuş. İşte vazgeçtiysem aramaya başladığım ve yavaş yavaş bulmaya başladığım zamanlar bu şekilde felsefe bölümünde okuyan arkadaşım sayesinde başladı.

Kendimle ilgili en büyük tespitlerim ve farkındalığımın büyük oranda artması ise 30lu yaşlarda hamileliğimde başladı. Kızımıza iyi bir ebeveyn olmak ve onun kendini severek mutlu olacağı bir yaşamı sunmak için önce kendimizi tanımak gerekiyordu. Benim zayıf yanlarım, korkularım onu etkilememeliydi. Aslında temelde yapmak istediğim şey onu kendi olabilmesi için özgür bırakmaktı. Bunun için tercihlerini sormak ve seçimler yapmasına izin vermek.


Kendi isteklerine uygun olarak ilerlemesine imkan sağlamak. Bu özgürlüğü çocuklarımıza, birlikte çalıştığımız ekibe, herkese sağlamamız gerekiyor. Suyun akıp yolunu bulmasına sadece öylece oturup seyirci kalmak değil, gerekirse mentörlük yaparak ya da kendi yolunu çizmesine yardımcı olacak soruları sormak. Çok mu zor insanları seçimlerinde özgür bırakmak, yapacakları işleri nasıl yapacaklarına karar vermelerini sağlamak? Bu yolda onlara destek olmak? 

Peki nereden başlamalı?
Benim yolculuğumdaki adımlar aşağıdaki gibi gerçekleşti:
  • Tanıma: Kişinin önceliklerini, yeteneklerini, ne ile uğraşırken zamanın geçtiğini fark etmediğini, neleri yapmak konusunda zorlandığını öğrenmek.
  • Farkındalık yaratma: Siz onu tanırken onun da kendisini tanımasına destek olmak.
  • Mutluluk anlarını arttırma: Yeteneğini ve güçlü yönlerini kullanacağı, yaptığı zaman dünyayı unuttuğu işleri yapacağı zamanları arttırma konusunda yardımcı olmak.
  • Özgür bırakma: Her ne yapıyorsa yapsın "nasıl" yapacağına karar vermek konusunda özgür bırakmak.
İster çocuğunuzla ister ekip arkadaşınızla izleyin bu yolu, vazgeçtikleri, kaybettikleri ya da henüz keşfedecekleri mutluluk ve özgürlük yolunu bulmakta destek olacaksınız onlara.

Çocukların fikirlerini almak, onları anlamak denildiğinde son zamanlarda aklıma tek bir örnek var. Finlandiya örneği ve işte videosu:



Oyun alanı ile ilgili değişiklik yapılması gerektiğinde mimarlar çocuklarla konuşuyor. Değer verdiğinizi gösteren daha zekice bir fikir aramaya gerek var mı? Çocuklarınıza, ekibinize sadece ne yapmak istediklerini sorarak başlasak sizce nasıl olur?

Siz de böyle bir destek için yaptıklarınızı paylaşırsanız, paylaşarak çoğalalım :)




10 Ocak 2016 Pazar

2016'da kendinizden ne bekliyorsunuz?

Hiç merak ettiniz mi potansiyelimizin ne kadarını hayatımızda kullanıyoruz. Genellikle iş hayatında potansiyelimizin ne kadarını kullandığımıza dair ölçümler, grup çalışmaları ve testler-değerlendirmeler yapılıyor. Ve potansiyelimizi arttırmak ya da var olanı kullanmak için neler yapabileceklerimiz hakkında yazılar...

Amerika'da Hay Grup tarafından yapılan bir araştırmaya göre ;

  • 100 kişiden 40'ı iş arkadaşlarıyla birlikte çalışma becerisine sahip değil
  • Liderlik eğitimlerine harcanan paranın getirisi beklenenin çok altında
  • Yeni iş başvurusu yapanların sadece %19'u iş alışkanlıklarına ilişkin kendini disipline etme becerisine sahip
  • İnsanların %50sinden fazlası, işini öğrenmek ve geliştirmek konusunda istekli değil
  • İnsanların liderlik yeteneği, ekip çalışması, inisiyatif alma, değişime ayak uydurabilme yetkinliklerindeki yetersizlikler sebebiyle değişim girişimlerinin %70'inde beklenen sonuçlar sağlanamıyor
İş hayatında yapılan bu araştırmadaki kişiler özel hayatlarında da bambaşka birileri olmadıklarına göre özel hayatta da aynı davranışları sergilemeye devam ediyorlar.


*Ted Talks'ta John Gerzema yaptıkları araştırmalarda elde ettikleri verilerden bahsediyor. Erkeklerin kadınlar gibi düşünebilirse dünyanın daha iyi bir yer olacağını düşünenlerin oranlarını gösteriyor aşağıdaki grafik.















Burada bahsedilen aslında tüm kadınların ne kadar iyi davranışlara sahip oldukları değil. Daha kadınsı davranmak ile söylenmek istenilen empatik, sabırlı, esnek, sezgisel, işbirlikçi, sabırlı davranmak ve gelecek için plan yapmak gibi özellikler. Tüm bunlar duygusal zekanın bir parçası ve her şey kendimizi tanımakla başlıyor.

Gerek iş hayatında gerekse özel hayatımızda potansiyelimizi kullanmak için kendimizi tanımaya başlayalım. Empati yapabiliyor muyuz yoksa yaptığımızı mı sanıyoruz, yeterince esnek davranabiliyor muyuz, ... Bu soruların cevaplarını vermeye başladığımızda artık hayatımızda fark yaratabiliriz.

Kendimizi tanıdığımızda;
  • İlişkilerimizi daha iyi yönetiriz
  • Değişime ayak uydururuz ve kendimizi değiştirmeye istekli oluruz
  • Stresle başa çıkabiliriz ve huzuru buluruz
  • Etrafa da pozitif enerji yayarız
Doris Mortman "Kendinizle barışana kadar sahip olduklarınızdan memnun olamazsınız" demiş. Kendinizle barıştığınız, yapabileceklerinizi ve beklentilerinizi belirlediğiniz, sonunda da bunları başardığınız bir yıl olsun.


*Kaynak: Ted Talks John Gerzema konuşması - https://www.youtube.com/watch?v=YxgTsyL4y0E